“İSKENDER”
(Beşiktaş
- 15:24)
Hava
o kadar sıcaktı ki, az önce sokak satıcısının kovasından aldığı tamamı buz olan
su şişesinin ,içmeye fırsat bulamadan, katı halden sıvı hale geçişine hayret
ediyordu. Elinde fizik kurallarını altüst eden bir su şişesi ve tek ütülü olan uzun
kollu bir gömlek giymenin pişmanlığıyla iskeleye doğru koşuyordu.
Keşke
tişört giyseydim diye düşünürken jeton gişesinin önündeki sıraya baktı,
ardından da yetişmesi gereken vapura. İnsanlar çıkmaya başlamıştı ve birkaç dakika
sonra ağır ağır hareket eden bir demir yığının arkasından “Allah kahretsin” diye
söveceğini düşündü. Önünde en azından 20 – 25 kişi olmalıydı. Sırayı beklerse
yetişemeyecekti. Sıradan bir anda ayrılıp,
gişenin önüne gitti.
“Özür
dilerim ama bu vapura yetişmem lazım, çok acelem var… Mahsuru yoksa….”
Daha
cümlesini bitirmemişti ki; 50’li yaşlarda, bol kahverengi kumaş pantolonlu, üstünde pantolondan daha bol
yeşil vatkalı ceketi olan, sigara içmekten teni sapsarı, aortları çökmüş, kirli
sakallı bir adam vatandaşlık bilincini de yanına alarak; “Ayıp deeğe mi senn bu
yaptıın, hem bi de sen genç olacaksınız, bak biz kaç yaşımıza geldihk hanan
sıra beklemesini bilyoz” diye çıkıştı. İskender o güne kadar bu tarz bireysel
girişimlerin 25 milyonluk bir kümenin kapsayan elemanı olarak algılanmasına
alışıktı. Ama alışık olmadığı şey; hollywoodun bilincimize aşıladığı; yavaş
tempoyla tekil başlayan alkışa, insan güruhunun kafalarını emme basma tulumba
gibi sallayarak, hızlanan bir tempoyla katıldığı alkış coşması ritüelinin Türk
versiyonu olan toplu “cık cık cık…” kınamasıydı. Bu sözler, tüm gramer ve diksiyon
kazalarına rağmen 40 yaş ve üstü bölümden tam not almıştı. Adam Güven oyu’nu almanın
verdiği şevk ve “dur ben elime mikrofonu almışken bi iki söz de devlet adına
konuşayım da ülkenin bu dejenere gençliğini doğru yola sokim” desturuyla devam
etti.
“Biz
gençken böylemiydik hem hörmetimiz vardı hem de öyle …”
Son
4 aydır gittikçe artan öksürük krizi vatka adamı gene yakalamıştı. Bir daha
konuşamadı. Vatka adamın politika kariyeri kısa sürmüştü ama zirvede bitmişti. İskender
ise tüm sürece müdahale edememiş, boş surat ifadesiyle adama bakarken sadece utansam
mı, yoksa cevap mı versem diye düşünebilmişti. Eski sırasının olduğu yere gözü kaydı,
bu acemi girişim ona en azından 10 sıra daha kaybettirmişti.
İskender,
vapurun kaçtığını kabullenip iskeleden ayrılmaya karar verirken Vatka adam hala
şiddetli bir şekilde öksürüyordu. Adama baktı, yanına kadar gitti, adam hemen bir
iki daha özlü söz söylemeye çalışsa da öksürükleri izin vermedi. İskender, elinde
ki “henüz içmeye fırsat bulamadığı” su şişesinin kapağını açtıktan sonra vatka
adama doğru uzattı.
“Buyurun
lütfen, hiç içmedim…”
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilah iskender ah diyesim geldi. bir d eçok saçma ama o donmuş halde su içinde satılan sular bana çok pis gelir:) o yüzden en azından oh pis su içsin vatka adam dedim.
YanıtlaSil