Ayaklarının
altı soğuktan o kadar acıyordu ki sanki ateşin üstünde koşuyor gibi hissetti.
Hala nasıl olduğunu anlayamamıştı ama aklından tek bir şey geçiyordu.
“Durmamalıyım…”
Durduğunda
düşmekten mi korkuyordu? Yoksa bu duvarın sonunun olmamasından mı? Ne olursa
olsun yıllarca karşısında beklemekten daha iyiydi.
Henüz karşısına
ne bir delik ne de bir engel çıkmıştı. Yer yüzü o kadar küçük gözüküyordu ki,
hayatı boyunca tek bildiği küçük kulübesini zar zor seçiyordu.
Saatlerce durmadan koştu, güneş çoktan batmıştı. Her taraf zifiri karanlıktı. Sadece bir yıldız parlıyordu ve tek yaptığı ona doğru koşmaktı. Duvarda değil, düz bir yolda koşuyor gibi hissediyordu. Ne kadar yüksekteyim acaba diye düşündü.
Bütün gece koşmuştu. Artık ayaklarının o kadar acımadığını fark etti. Ayaklarına baktı, o tek yıldızın çok hafif aydınlattığı ayaklarına. Bembeyazdılar. Dondular diye düşündü.
Saatlerce durmadan koştu, güneş çoktan batmıştı. Her taraf zifiri karanlıktı. Sadece bir yıldız parlıyordu ve tek yaptığı ona doğru koşmaktı. Duvarda değil, düz bir yolda koşuyor gibi hissediyordu. Ne kadar yüksekteyim acaba diye düşündü.
Bütün gece koşmuştu. Artık ayaklarının o kadar acımadığını fark etti. Ayaklarına baktı, o tek yıldızın çok hafif aydınlattığı ayaklarına. Bembeyazdılar. Dondular diye düşündü.
“Sabah ne zaman olacak… Olacak
mı?”
Yorulduğunu hissetti yavaşlamaya
karar verdi.Hiç durmayı denememişti. Biraz dinlensem sonra gene koşmaya
başlarım diye düşündü.
“Ya düşersem?”
Yavaşladı…
Sorun yok gibiydi. Biraz daha yavaşladı… Sonra biraz daha… Artık iyice
yavaşlamış neredeyse yürümeye başlamıştı. Yavaşladıkça yorgunluğunun
bastırdığını hissediyordu. Sanki bir güç ayaklarından onu yere doğru, geriye
çekiyordu. Bir an ürperdi. Çok güçsüz hissediyordu.
“Birkaç
saniye dinlenmem lazım…”
Nefesini
tuttu. Durdu. Kalbinin inanılmaz
derecede hızlı attığını hissetti. Dizlerinin üzerine çöktü, dirseklerini yere
koydu, alnını avuçlarının içine. Nefesini yavaşça geri verdi.
“Dinlenmem
lazım…”
Tekrar derin
bir nefes almak üzereydi ki bir anda aşağı doğru sürüklendi. Kafasını alnından
çekti, elleriyle zemine tutunmaya çalıştı, o kadar pürüzsüz çıkıntısız bir duvardı
ki, tutunamadı. Ardından bir kez daha sürüklendi bu sefer daha fazla
sürüklenmişti.. Korkudan terlemeye başlamış, ensesinde bir damla ter yavaşça
sırtından belline doğru aktığını hissedebiliyordu. Ayağa kalkıp adım atacak
gücü kendinde bulamıyordu. Gittikçe aşağıya doğru düşüyordu, kendini
durdurabilmek için tırnaklarını zemine geçirdi. En ufak bir yavaşlama olmadı.
Tırnaklarıyla o kadar sert bastırıyordu ki tırnaklarının yerinden kopmaya
başlayacaktı. Kontrolsüzce bağırıyordu.
“Geri dönemem…”
Elleri ve ayaklarının üstünde yüz
üstü sürükleniyordu. Neden durdum ki diye kendine küfretti. Tamamen
paniklemişti. Bu kadar mıydı diye düşündü. Bu mesafeden düştüğünde ne olacağını
tahmin etmesi hiç de zor değildi. Bir daha bağırdı, bu sefer sesi daha yüksek
çıkmış ve imkanı olmamasına rağmen yankılanmıştı.
“HAYIR!!!”
Kendi sesini duyduğunda,
sakinleşebilmiş ve neye inanması gerektiğini düşünmüştü. Yüz üstü buz duvara
yapışık halde düşerken duvarın arkasına bakıyordu. Küçük bir aydınlık duvarın
arkasında ağır kanlılıkla kendini göstermeye başlamıştı.
“Güneş…”
Duvarın arkasında tam karşısında
aynı hizada parlamaya başlamıştı. O kadar güzel ve büyüleyiciydi ki düşmekte
olduğunu önemsememeye başladı. Metrelerce kalınlıkta ki buz duvarın arkasında
heybetle onu selamlıyordu sanki. Tekrar gözlerini kapamıştı. Göz kapaklarının
arkasında güneşin ışığını görebiliyordu. Yüzünde huzurlu ve mutlu bir
gülümsemeyle güneşin selamına karşılık verdi. Sakindi.
Sanki bir güç onu, yeni doğmuş
bebeği annesinin kucağına aldığı gibi, nazikçe yavaş yavaş tutmuştu. Düşmesinin
yavaşladığını, ayaklarının sürtündüğünü hissetti. Gözleri kapalı bir şekilde
yüzündeki sakinlik güneşe kocaman bir gülümsemeye dönüşmüştü. Hafifçe
mırıldandı.
“Hoş geldin…”
Artık düşmüyordu. Yorgunluğu da geçmişti.
Yavaşça ayaklarının üstüne kalktı. Yeniden Buz duvarda dimdik durabiliyordu. Bu
her nasıl bir güçse, inancından dolayı yardım etmişti. Daha önce bu kadar tüm
varlığıyla inandığı bir şey daha olmuştu. Ve o ilk seferinde duvara doğru
koşmaya başlamıştı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder